İrlanda Yazı Dizisi: İlk Durak Dublin

Çoook uzun zaman oldu yazmayalı, ben farkındayım umarım siz de farkındasınızdır yokluğumun. 2017 Kasım gibi gittiğimiz Amsterdam seyahatinden sonra 2018’in ilk gezisini İrlanda’ya yaptık, bize pek uğurlu gelmedi, uzun süredir başka bir seyahate gitmedik oradan sonra. Neden bilmem kendimde yazma hevesi de bulamadım, bekledim ki gelsin diye…neyse ki geldi.

7 Marttan 11 Marta kadar 3 gece 4 gün kaldık İrlanda’da. Çarşamba akşamı Dublin’deydik, Perşembe tam gün, Cuma yarım gün Dublin’i gezdikten sonra yarım gün Howth’a, oradan da Cuma akşamı otobüsle Limerick şehrine gittik. Cumartesi günü Cliffs of Moher ve Galway’i görmeye gittik. Pazar sabaha karşı Limerick’ten yeniden otobüs ile Dublin’e uçağımıza binmek üzere döndük.

Dublin çok büyük bir şehir değil, genelde yürüryerek 1 buçuk günde pek çok yeri gezdik. Bu seyahat bizim için aynı zamanda arkadaşlarımızı ziyaret amacı taşıdığından onlarla da vakit geçirdik ve tabanlarımız yanasıya gezmedik, biraz aheste davrandık.

İrlanda macerasında önce vize…

İrlanda Vizesi:

Vize konusu kritik çünkü Prag’ta (Avrupa Birliği içinde) ikamet etmemize ve buradan oturum kartımız olmasına rağmen İrlanda’ya gidebilmek için ayrıca vizeye ihtiyacımız var..ki bu can sıkıcı evet…amaa neyse ki Çek Cumhuriyetinden başvurduğumuz ve burada uzun dönem oturumumuz olduğu için vize başvuru ücreti ödemedik.

Türkiye’de vize için topladığımız evraklarla benzer evrakları topladık (evrakların hangileri olduğunu İrlanda Çek Cumhuriyeti Konsolosluğunun sitesinden bulabilirsiniz), arkadaşımızda kalacağımızdan ondan konaklamamıza dair bir yazı aldık. Ve bir ay evvelinden tüm dokümanlarımızla hiçbir randevu almadan sadece konsolosluğun açık olduğu saatlerde evraklarımızı teslim etmek suretiyle vizeye başvurduk. Hatta eşimin vize için hiç gitmesine gerek kalmadı, evraklarını ben teslim ettim ve ben teslim aldım.

Arkadaşımızdan konaklamaya dair yazı alacağımıza belki iptal edilebilir bir otel rezervasyonu yaptırsak daha kolay olabilirdi, zira vizeyi verene kadar arkadaşımızla ilgili her ayrıntıyı ve onun İrlanda’daki oturum kartını ve hatta onunla çektirdiğimiz fotoğrafları bile istediler (evet pes doğrusu). Süreç 3-4 hafta gibi bir süre aldı, ara ara bize mail göndererek sorular sordular, dediğim gibi ek dokümanlar/fotoğraflar istediler. Artık çok sıkılmıştık ki tek girişlik ama 6 aylık vize verdiler (bunun mantığını anlayamadık doğrusu). Neyse ki vize ücreti ödemedik, tesellimiz bu oldu.

Şimdi gezdiğimiz sıra ile size gördüğümüz yerleri ve gezi ipuçlarını keşfetme zamanı, buyrun 🙂

Dublin-Çarşamba akşamı

Şimdiki kur ile yaklaşık 1000-TL’ye İrlanda’nın resmi havayolu şirketi Aer Lingus’tan satın aldığımız uçak biletlerimizle öğlenden sonra 3 gibi Prag’tan Dublin’e yola çıktık. 2 saat 40 dakikalık uçuştan sonra akşam 5.40 gibi Dublin’e indik.

Bundan sonra bir trafik çilesi başladı ki sormayın, İstanbul’u aratmadı.

Biz Prag’a taşındığımızdan beri ister istemez yaşadığımız yeri gittiğimiz yerlerle kıyaslıyoruz, maalesef elimizde değil. Tabi ki Dublin de bundan nasibini aldı ve bizi karşılarken daha hatanın en büyüğünü yaptı; bize yoğun trafiğiyle hoş geldiniz dedi. Bundan hiç memnun olmadık biz de..

Ziyarete gittiğimiz arkadaşımız Leopardstown tarafında Luas (Dublin’in tramvayı) Gallops durağına yakın bir yerde oturuyordu. Dublin havalimanından bu eve gidiş 37 km ve biz bu yolu neredeyse 2 saatte gittik. Sıkıştık kaldık trafikte, İstanbul’u aratmayan trafiği çok can sıkıcıydı açıkçası. Bu arada havalimanından öyle gerçek anlamda bir toplu taşıma imkanı yok. Havaş benzeri otobüsler (aircoach) var ki 10 euro fiyatı da, ana durakları var, gitmek istediğiniz yere yakın durağı varsa ne ala yoksa başka bir vasıtaya aktarma yapmanız gerekir (google mapsten kontrol edebilirsiniz). Aircoach havalimanı servisine ayrıntılı bakmak için; buraya tıklayın!

Yol boyunca güzel yerlerden geçtik, ancak açıkçası trafikten pek gözümüz görmedi. Eve vardığımızda neredeyse gece olmuştu..

Arkadaşımızın oturduğu yer çok tatlış bir site, aynı zamanda güzel bir mahalleydi. Kiralar da bir o kadar güzelmiş onu da öğrendik, amerikan mutfaklı salon + 2 odalı yeni evlerine -nispeten diğer evlere göre uygun olarak- 1.750 euro kira veriyorlarmış. Gazanız mübarek olsun dedik, ne diyelim 😀

Bizim gittiğimiz haftadan bir hafta önceye kadar Dublin yoğun kar yağışı altındaydı ve yollar tamamen kapanmıştı, tramvay bile çalışmamış, bayağı hayat felç olmuştu. Neyse ki biz gittiğimizde nispeten hayat normale dönmüştü.

Luas Gallops istasyonu

Luas Gallops istasyonu

Arkadaşımızın oturduğu site

Bu akşamımızı arkadaşımızla hasret gidermek için ayırdık, ertesi sabah erken kalkabilmek için de erken uyuduk 🙂

Dublin-Perşembe

Dublin çok büyük bir şehir değil, biz 1,5 günde bitirdik, açıkçası çok da koştur koştur gezmedik. Ama bizim gezmediğimiz yerler de vardı. Heryeri ayrıntısıyla gezicem derseniz o zaman daha uzun sürecektir tabi ki.

Hava soğuktu ama neyse ki yağmurlu değil, biz o açıdan bayağı şanslıydık.

Önce Dublin’in gezilecek yerleri:

1-Christ Church Cathedral

Ben bu katedrale bayıldım. Harika bir mimarisi vardı, kendimi ortaçağda hissettim. Masalsı bir yer…

Katedralin ciddiyetini kavrayamamışım 😀

2- Dublinia

Burası aslında bir müze, Viking ve Ortaçağ hayatının sergilendiği yaşayan bir müze. Canlı performansların/aktivitelerin de olduğu yüksek puanlı bir yer, biz içine girmedik ancak ilgisini çekenler buradan inceleyebilir.

 

Dublinia

3- Dublin Castle

Buraya tam olarak kale denebilir mi bilmem, ama İrlandalılar öyle demiş bozmayalım 🙂 Güzel bir yer ancak bildiğimiz ortaçağ kaleleri gibi değil.

Burası bir kompleks ve aslına bakarsanız çok da eski olmayan bir zamanda yapılmış, 18.yy da büyük bölümü tamamlanmış.

Kale içi

Kale içi

Dışından fotoğraf çekmemişim, bunu internetten arakladım artık Allah affetsin 🙂

4- St. Stephen’s Green

Şehrin göbeğinde, meşhur alışveriş caddesi Grafton Street’in hemen karşısında dev (89,000 metrekare) yemyeşil, huzur dolu bir park burası. Hemen dibinde bir de Luas durağı var. Tahmin edersiniz ki İrlanda yeşil bir ülke, Dublin de yeşil bir şehir. Şehrin ortasında bu kadar güzel bir park olmasına da şaşırmamalı. İnsanlar doğaya saygılı…

Parkın planı bu şekilde, 2 küçük gölü de var.

Burası parkın girişi, bu gördüğünüz takın (Fusiliers’ Arch) arkası Grafton Street. 

Etrafta bir sürrü ofis var, sandviçini alan parka gelmiş..

 

Biz poz peşindeyiz tabi ki, özellikle ben 😀

Etrafı da çekmişim ama, ihmal etmemişiz 🙂

5- St. Patrick’s Cathedral

12.yy’da yapılmış dev bir katedral, ki bir kareye sığdıramadık. Hemen yanında güzel, yeşil bir alan var. Buraya da köpeğini alan gelmiş, banklar var yine keyifle oturabileceğiniz. Christ Church kadar olmasa da burası da güzel bir yerdi.

 

St. Patrick’s Cathedral

Geniş bahçesi

Kilisenin arka tarafında Marsh’s Library diye bir kütüphane vardı, İrlanda’da gezilecek yerler arasında burası da. Girişi ilgimizi çekti ama içeri girmeden dışarıdan poz vermekle yetindik biz 🙂

6- Trinity College

İşte ben bu üniversiteyi ve kampüsü çok beğendim! Heryer yemyeşil, çok düzenli ve burayı gezmesi çok keyifli 🙂 Dublin’e gelirseniz bence bu kampüse uğramadan dönmeyin…Meşhur kütüphane Book of Kells de bu kampüsün içinde. Açıkçası ben bu kütüphaneyi de bayağı merak ediyordum ama giriş ücreti (14 euro) bir kütüphane için çok yüksekti, açıkçası o kadar para vermek istemedim.

Kampüsün içinde, soğuk havada çok da yavaş olmayan orta direk adımlarla keyifle yürüdüğümüzü hatırladığımda bile havaya inat içim ısındı bu yazıyı yazarken…Trinity College, Dublin kalabalığına rağmen kısa süreliğine bizi kendi dinginliğine misafir etmiş gibiydi…

7- Books of Kells

Dediğim gibi giriş 14 euro, ben vermedim ama merak etmedim değil, belki siz girersiniz…Bana da yazıverirsiniz bi zahmet…

Books of Kells

8- National Library of İreland (İrlanda Ulusal Kütüphanesi)

Kütüphanelerden gidiyoruz, burası da bir başkası. Güzel bir mimarisi var, herkese açık, ücretsiz, ancak referans kütüphanesi olduğundan kitap ödünç verilmez-miş.

 

Şimdi biraz da Dublin’i genel olarak gezelim:

Burası Dublin’in en işlek caddesi olabilir, iki yönden de arabaların geçti aynı zamanda tramvay yolu olan bu yer biraz kaotik…

Aynı caddede İrlanda tarihinde mühim biri olduğunu tahmin ettiğim Jim Larkın’a ait heykel de vardı..

Belediye binası da yine merkezde..

Burası da meşhur alışveriş caddesi Grafton Street’in girişi.

Grafton Street

İrlanda’nın Leprikonları meşhur. Aha o da nesi dediğinizi duyar gibiyim, valla ben de bilmiyordum, gidince öğrendim. İrlanda’nın yeşil cinleri bunlar, şans getirdiğine inanılıyor, çeşit çeşit süslerini yapmışlar satıyorlar. Çok sevimli yaratıklar ve aynı zamanda güzel hediyelikler 🙂

Leprikonlar

İrlanda deyince akla tabi ki İrish publar da geliyor, çok çeşitli ve güzel yerler var. Bu konu biraz uzmanlık gerektirdiği için ben pek içine dalmıyorum açıkçası, mekanları dıştan fotoğraflamakla yetiniyorum..

Böyle barlar sokağı tarzı bir yeri de var Dublin’in, gündüz bile renkli gördüğünüz gibi.

Ve tabi Harry Potter filminden fırlamış dükkanları, burası bir kitapçı mesela, seyretmesi bile keyifli…

Ve yukarıda saydığım gezilecek yerler dışında merkezdeki O’Connell köprüsü, ulusal müze, belediye binası, Guinness Storehouse, The Spire da görülecek yerler arasında. 

Şimdi efendim biraz Dublin’deki yaşamdan da size bahsetmek istiyorum. Öncelikle toplu taşıma pahalı, Leap Card’ınız var ise mesafeye göre değişen bir ücret ödüyorsunuz. Bu da belki ortalamada 2-2,20 euro olabilir. Binerken ve aynı zamanda inerken Leap kartınızı okutmanız gerekiyor ki, indiğiniz mesafeye göre bir kısım iade alabilesiniz. Dublin’de toplu taşıma çok güzel işlemiyordu maalesef, hafta içi sabahları Luas’ı 15 dakika beklediğimiz zamanlar oldu, özellikle Prag ile kıyasladığımızda bu durum bize biraz kötü geldi açıkçası. 

Para birimi euro olduğu için de tabi hayat pahalıydı, marketlerdeki fiyatlar da öyle uygun değildi yine Çek Cumhuriyeti’nde olduğundan farklı şekilde. 

İrlanda gezimizde; Dublin, Howth, Limerick, Cliffs of Moher ve Galway’i gördük. Bu da demek oluyor ki bir sonraki yazımda size buraları anlatacağım, özellikle Howth’u çok sevdim orayı biraz daha fazla anlatacağım 🙂 En kısa zamanda buraları da sizinle paylaşacağım.

Sevgiler,

Duygu

Facebooktwitter